aman can

By amanhem

zaman, hürriyet, milliyet, sabah, cumhuriyet, radikal

Ekonomi Üzerinden Siyasi Geleceği Öngörmek

By amanhem

Bütün ekonomi uzmanlarının hemfikir olduğu üzere Türkiye resesyona giriyor. Ekonomi istihdam ve üretim rakamlarının gösterdiği üzere küçülüyor. İşsizlik artıyor, tüketim azalıyor. Kriz mutfağı vurdukça fatura ülkeyi yönetenlere çıkartılacak. Hükümet partisinin oy desteği azalacak. Meselâ, doların 1,5 liranın üzerine çıkması AK Parti'ye % 10 oy kaybettirecek. Başörtüsü veya çarşaf üzerinden yürütülen ideolojik rekabet değil, mutfaktan gelen ses oy oranlarını belirleyecek.

Ekonomi ile siyaset arasında düz mantıkla kurulan bu mekanik ilişki doğru mu? Bu soruya krizin yapısından başlayarak cevap verelim. Türkiye'nin (ve dünyanın) etkilendiği krizin kaynağı ABD. Dünya finans sistemi üzerinde tekel oluşturan Amerikan finans kapitali geniş çaplı bir ekonomik durgunluğu tetikledi. Finans sisteminde sorun çıkınca reel sektörün hızı ve canlılığı azalıyor. Resesyonun sebebi de bu. Bugün ne durumdayız? Sorunun cevabını yeni ABD Başkanı Obama veriyor. Devam eden krizin henüz daha dip noktayı vurmadığını belirtiyor. Yani işler daha da kötüleşecek. Obama, derinleşen kriz karşısında Keynesçi politikalara geri dönüş sinyalleri veriyor. Bugünkü kriz ile benzerlikler kurulan 1929 bunalımından sonra Keynes, tam istihdam hedefine dayalı olarak devletin sosyal roller üstlenmesiyle krizden çıkılacağını söylemişti. Bugün Obama'nın ekonomi kurmaylarının, 2,5 milyon yeni istihdam gibi hedeflerle işsizliği azaltacak politikalar ve tüketimin canlandırılması için vergi indirimleri üzerinde durmaları, bu devletçi politikaların canlanmasına işaret ediyor.

Obama'nın üzerinde durduğu formül deha eseri değil. Ekonomi, gerçekler üzerine dayanır. İstihdamı artırmak ve devletin elindeki araçları kullanarak tüketim mallarının maliyetini azaltarak tüketimi canlandırmak. Bunun yolu da emek yoğun sektörleri desteklemek ve KDV oranlarını ve girdi maliyetlerini düşürmektir. IMF'in bizim hükümetimizden istediği KDV oranlarını yükseltme ve devletin sosyal harcamalarını azaltma talebinin yaşanan ekonomik krizin mantığına ne kadar aykırı olduğu ortada değil mi? Türkiye'nin de tıpkı ABD gibi tam tersini yapması gerekmiyor mu? Başbakan'ın sık kullandığı bir benzetmeyi hatırlatalım. Gemi artık dalgalı denizde ve kaptan asıl şimdi marifetini gösterecek. İyi bir ekonomi politikasının yarısı psikolojidir. Obama'nın durumun daha da kötüye gideceğini söylemesi, şeffaflık ve dürüstlük üzerinden ekonomi yönetimine güveni artırıyor. Türkiye'nin de kriz şartlarında çok iyi bir ekonomi yönetimine ihtiyacı var.

Benim tezim: Halkın siyasî eğilimlerini ekonomik kriz değil, krizin nasıl yönetildiği sorusuna verilen cevaplar belirleyecek. Tam tersine, "Krizden muhalefet partileri yararlanacak mı?" sorusuna cevap vermek lâzım. "Bedava kömürün yol açtığı hava kirliliğini her sorunun önüne koymak" şayet bir politika ise muhalefetin hiç şansı yok. Halbuki derin bir ekonomik kriz yaşanırken biraz da kötü hava solumak gerekiyor. AK Parti, Keynesyen politikalar üretme ve uygulama konusunda tecrübeli. Orta sınıf politikaları ile iktidara gelmiş bir partinin refleks haline gelen ekonomik duyarlılıkları çok önemli. IMF'e direnişin arkasında da sosyal politika araçlarından mahrum kalmama çabası var.

Ekonomik kriz ile partilerin oy tabanı arasında kurulacak mekanik ilişkiyi tersine çevirerek soralım. Muhalefet, Türkiye'nin içinden geçtiği bunalımın dünya şartlarından bağımsız olarak hükümetin eseri olduğunu anlatabilir mi? İkincisi, AK Parti'nin ucuz kömürüne muhalefet ederek, daha iyi bir kriz yönetiminin ekibini ve programını sunabilir mi? Türkiye'nin giderek derinleşen bir ekonomik krize girdiği doğru. Siyasete dair öngörülerin hareket noktası "kriz" değil, "krizin nasıl yönetildiği" olmalı.

Benzer Yazılar



1 Comment

Özelleştirmeye gelince kaplan kesiliyor akp, özel girişime desteğe gelince, halka girişimde yardımlara gelince uyuz köpek oluyor, bazende kuduruyor bağırıp çağırıyor.

Yorum Gönder